Asurlularda “kanatlı boğa” olarak tasvir edilen semâvî varlığa Alpu deniyor. Alpullu ile olan ilişkisini incelemek zorundayız. Hintlilerin Pallu sözcüğüyle karşılaştırıldığında Alpullu’ya daha yakın duruyor.
----------
Delitzsch’e göre, Alpu 'nun Kirûbu ile anlamdaş olduğunu söyleyen ilk kişi Lenormant (Delitzsch, 1888)…..
Delitzsch, kirûbu kökünün cennet anlamına geldiğini söylerken karâbu fiil olarak kullanıldığında “büyük ve güçlü olmak” anlamına geliyormuş. Ahit Sandığı’nın Çerûb denen kanatlı varlıkları hakkında Rahip Tefsirleri’nde yazılanlar yüzlerinin yönü ve kanatları dışında başka bir bilgi vermiyormuş. Çerûb’ların dış görünüşlerine bakılırsa, Süleyman Mabedi’nin insan biçimli, ayakta duran, dev cüsseli, kanatlı varlıkları oldukları anlaşılıyor… Diğer taraftan Ezekiel’in (Zülkifl’in) kitabında Çerub değişik ve farklıdır. Onda ne Ahit Sandığı’nı taşıyan meleklere, ne de Cennet Kapısı’nın bekçilerine atıf vardır. Tanrı’nın Tahtı’nı taşımayı konu edinen “Mercabah vizyonuna” göre Merkeb; insan, aslan, kartal ve öküzü kombine edip bir araya getiren bir taşıma aracıdır. Bu yapıda “semâvî varlık” olarak değerlendirilen öküz (alpu, çerub veya kirûbu) gezdireç olan Merkeb’in en temel ögesidir (Delitzsch, 1888).
----------
Alpu’yu etraflıca anlamak için değişik alıntılarla devam edelim.
----------
“Önek” veya “terkip” simgesi olan AB1 (Lid2, Rim) bir öküz çeşidi olan arhu manasına gelir. Eşanlamlısı alpu, sürû kelimeleridir. Veya rimû-lu….. (MEOS, 1911).
----------
İncil’de çerub semavi bir varlık olarak anlatılır, fakat formu değişiktir. Formu, sembolik ve tahayyülîdir. Bâbil-Asur mitolojisinde Tanrı’nın tahtını taşıyan “kanatlı öküzler” olarak tasvir edilmiştir. Öküz veya sığır biçiminde betimlenen bu varlığa alpu denir ve aynı zamanda Lenormant’ın keşfine göre kirûbu ’dur. Karabû ile rûbû sözcüğü aynı anlama gelir, “büyük” ve “güçlü” demektir. Şurası dikkate değer ki, Ezekiel’de öküz 3 ve çerup birbirinin yerine kullanılabilen kavramlardır. İncil'in her yerinde çerublar dünyadan bakıldığı biçimiyle; Tanrı’nın şanını, kudretini veya tahtını taşıyan varlıklar olarak değerlendirilir. Cennetle ilgili yazıların tarihine bakıldığında çerub’lar “cennet bahçesine açılan giriş kapısının” bekçileridir (Delitzsch, 1888).
-----------
[…] Yirmi konak vardı. Bunlardan ikisi ardu 4 idi ki onlarla ilgili bir re’u alpi veya çoban bulunuyordu. Onun adı İssaâ idi. Şu gerçeğin ışığında değerlendirilirse Adî, İdî’nin bir çeşididir ve Adria ise İdria ’nın…. Bu nedenle öyle sanıyoruz ki Assî, Asî şeklinde de yazılabilir, ikisi aynıdır. Sığırlar 30 Alapi Ardani idi. Alpu Ardu 5 sözcükleri İmeru Ardu gibidir ve Lu-Ardu iş yapmak için kullanılan sığırlara işaret ediyor gibi gözüküyor….. Asurlular, bu terimi sığırlar için kullanmışlardır (Hinrichs, 1901).
-----------
Sığırlar konusunda daha fazla şey söyleyebiliriz. Burada yine tuhaf bir ideograma sahibiz. GUD ideogramı ki Alpu diye okunuyor. Doğal olarak bir çobanın dilinde inek, öküz veya boğa olarak adlandırılan hayvanları kapsıyor (Hinrichs, 1901).
------------
Pek çok vakada Asurlular Fenikelilerin kullandıkları genel sözcükleri kullanmışlardır. Şiirde ise İbranilerin kelimelerini…. Asurluların alpu sözcüğüne İbraniler arkhu 6 diyorlardı.
--------
[….] “Lu” sözcüğü, kirru ’yu, yani “kuzuyu” temsil eder (Lyon, 1998).
--------
Ulûhil, tanrısal ârif insana kirûbu denmiş ve “kanatlı boğa” resmi ile temsil edilmiştir. Kirûbu damku, bağışlayan Çerub; Şedû-[Sadu] damku, bağışlayan tanrısal öküz…. Şedu, Alpu sözü ile aynı anlamdadır. [….] Babil’de kanatlı boğa figürleri mabetlerin ve kral saraylarının girişlerine yerleştirilmiştir. [….] Çerubim’den, Ezekiel’in dışında başka yerlerde de söz edilmiştir. Çerubim’ler cennetin muhafızları, yüce Tanrı’nın yaklaşılamaz, bir duvar gibi olan canlı biniti, Tanrı’nın dünyaya tezahür etmesinde bir vasıta olduğu, hatta Tanrı’nın sahip olduğu sıfatlardan kızgın olan yönüyle bizzat kendi görünümünü yansıttığı şeklinde değerlendirmeler yapılmıştır (Delitzsch, 1888).
“Çerub” ile “Çalab” arasındaki benzerliğe dikkat çekmek gerekiyor. Yunus Emre’nin şiirlerinde rastladığımız Çalap, “Tanrı” anlamında kullanılıyor. L ve R harflerinin farklı kültürlerde bazen yer değiştirdiğini biliyoruz. Çerub sözü Osmanlıya Tanrı’ya işaret etmek üzere Çalap olarak geçmiş. Böyle olunca Delitzsch’in, Çerub’u “Tanrı’nın kızgın yönü” olarak tanıtmasına şaşmamak gerekiyor. Çalap, Alap, Alpu…Alpullu….. Alpullu sözünü bir şekilde Tanrı’yla ilişkilendirmek çok mu zorlama gözüküyor?
---------
[….] Öküz veya inek (gud / alpu / âb / littu / arhu); genç erkek buzağı (amar / bûru)… (Atiḳoteha, 1999).
--------
Sümerlerde saray şeklinde yapılan mabetlerin ana giriş kapılarının her iki tarafında “boğa başı” figürleri bulunurdu. Bu figürlerden birine Alam 7 diğerine Alad 8 denirdi (Moran & Kelley, 1969). Muhtemelen alad ile aynı kökten gelen alam devasa, yüksek, yüce (âlâl veya âlâ) anlamındaydı. Alala güneş tanrısı ve alim literal olarak sığır veya güçlü hayvan demekti. Kelime aynı zamanda sulim şeklinde de okunmuş olabilir. Alad, “ruh” anlamındadır ve ala kökünden gelir, sonundaki d harfi sonektir. Allam veya Alam Nergal’in unvanıdır ve ala, alad, alam, yani “ruh”, herhangi bir tanrı figürüne kolaylıkla uygulanabilir, Güneş-Tanrı, Nergal ve İştar (Afrodit) gibi tanrılara uygulanmıştır… (SBA, 1892).
[Yaz. Alad sözü Hint ve Filistin topraklarında Lâd veya Lâs sözüne dönüşmüş olabilir mi? Ruh’un ikamet ettiği yer, beden veya organ… Alap adlı “öküz” veya “yüce kudret” Alad ve Alam kategorilerine ayrılıyor ki her ikisinin de anlamı “Ruh” veya “Can”…]
--------
Asurluların dilinde Alpu, Sümerlilerin dilinde ise Alam “öküz” veya “boğa” anlamındadır. “Kuvveti” ve bunun yanında “erkeğin üretkenlik gücünü” 9 sembolize eder (Moran & Kelley, 1969).
-------
Sığır cinsi hayvanlar için kullanılan terimler şunlardır: Alpu : Öküz, boğa… Litu, littu, alittu : İnek… Bûru : Buzağı 10 (Cross, 1937).
[Alad, “ruh” ve Litu “inek” demek…. Alad veya Lâd sözcükleri yoksa Litu’dan mı geliyor?]
--------
Alpu, öküz veya boğa; Alpu-lu, çoban (Sayce, 1875)…. Abutu, Saru, Naclu, Melu, Alpu : Cazibe, kral, tam, bütünlük, öküz (Sayce, 1875).
--------
Kirûbu’lar, Adem'in yeryüzüne düşüşünden önce cennet bahçesindeki Hayat Ağacı'nı korudukları için melek olarak tanımlandılar ve güçlü varlıklar olduklarını göstermeye yönelik olarak boğa figürü ile sembolize edildiler. Kirûbu’lar, “semavi güçlü varlıklar” anlamında alpu şeklinde adlandırılmıştır ("The Catholic...", 1881).
-------
Asur'da Lenormant, sarayların ya da tapınakların kapılarında çömelen “kanatlı dev deveyi” belirtmek için alpu ya da sedu 'nun karşılığı olan kirubu adını bulmayı düşünmüştü. Bu okumaya itiraz ettik ve kaynağını sorguladık. Kelimenin Bâbil kökenli olup olmadığı bile şüpheliydi (Lecoffre, 1907).
-------
İncil, çerub ’ları gerçek semavi varlıklar olarak görür. Ancak çerub’lara atfedilen biçimler değişiktir. Çerub ’ların formları simgeseldir. Bâbil-Asur mitolojisinde kanatlı öküz figürü Tanrı’nın ve tahtının taşıyıcıları olarak görülürken alpu ve Lenormant'ın keşfettiği gibi kirubu olarak adlandırılır. Bâbilce ve Asurcada fiil olan kardbu sözcüğü “büyük” veya “kudretli” anlamındadır. Karubu sıfatı, rvhu 'nun eşanlamlısıdır. Dikkate değerdir ki, Ezekiel'de çerub ve öküz sözcükleri birbirinin yerine kullanılmıştır. İncil'in her yerinde çerublar, Tanrı'nın dünyada göründüğü şekliyle, yüceliğinin taşıyıcılarıdır ve burada, Cennet tarihinde, O'na erişimi sağlayan koruyucu muhafızlardır (biblestudytools, 2020).
-------
Asurlularda “boğa tanrıları” ideografik olarak “gücü” simgeler. Güçlü tanrılar (AN - KAL) olarak nitelendirilir ve GUD aynı zamanda boğa (alpu) anlamına gelir.
-------
Delitzch çerub adını Asurca kirubu (şedu, genii, cin, zeeni, ceni, danışpan, gencu) ve karabu ("büyük, kudretli") ile birleştirir. Karppe (1897), Bâbil dilindeki karâbu 'yu "güçlü" yerine "elverişli" olarak çevirir. Dhorme (1926), İbranice çerub ismini, insanlık adına Tanrı’ya yalvaran şefaatçi varlıklara (ve bu tür varlıkların heykellerine) atıfta bulunmak için kullanılan bir terim olan Asurca karibu (küçültme kuribu) ile ilişkilendirir. Çerub ’un İbranice "genç" kelimesiyle olan ilişkisi, bir tür “halk etimolojisidir” ve üçüncü yüzyıldaki Abbahu ’dan kalmıştır (Wikipedia, 2020).
-----------
Asurluların dilindeki karabu kelimesi dikkat çekiyor. Üsküp’teki Karibanlar sözcüğü ile karabu arasında ilişki olabilir. Saru Saltuk’tan yapılan sözlü derlemelerde Üsküp yakınında Kariban kasabasından veya bölgesinden söz ediliyor. Bu kişiler Rumeli’nin Üsküp taraflarına Fırat-Dicle havzasından göç etmiş Asurlular/Kürtler olabilir. Muhtemelen Kalkandelen/Tetova kasabası Karibanların yaşadığı bölge idi. Az sayıda olmakla birlikte onların torunları günümüzde dahi varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar. “Kariban, Rumeli’deki bir ülkenin Arapça adıdır. Bu askerin beyi Taynos’tur, şehirlerinin adı ise Süküb (Üsküp)’dür” (Akalın, 2020).
------------
Asur Bilimi bize çerubim sözünün bugüne kadar pek çok filoloğun inandığı gibi Aryan köklü graph (yakalamak/tutmak/fethetmek) ve Almanca Greife = Griffins’ten (Tanrı'nın hazinelerini koruyan muhafız, hırsızlara karşı kılıcını çeken) veya Pers mitolojisinden gelmiş olabileceğini söylemişti. Fakat şimdi durum bütünüyle değişmiştir. Asur Bilmi, günümüzde çerub ’un Bâbil etimolojisine sahip olduğunu söylemektedir. Çerub, karâbu ’dan gelmektedir ve rubun ‘büyük’, ‘güçlü olma’ ile aynı anlamdadır. Çerubim, Bâbil mabet ve saraylarında giriş kapılarının iki yanında bulunan insan yüzlü, kanatları olan boğa veya “koruyucu cin” figürü ile temsil edilmiştir ve Lenormant onu Les Origines de l’Historie, p. 118’de belirttiği gibi kirûbu olarak adlandırmıştır. Kuşku götürmez bir şekilde İncil’deki çerubim gibi Adem’in doğal yaşama yerinden gelen bir âsâr-ı atîktir. Adem’in yeryüzüne düşmeden önce iyilik melekleri olarak Cenetteki Hayat Ağacı’nın muhafızlığını yaptıkları süre içinde çerubim olarak adlandırılmışlardır. “Çok güçlü” semavi varlıklar olmaları nedeniyle simgesel olarak boğa resmi ile görselleştirilmiş ve kendilerine alpu denmiştir. Manevi varlıklar olduklarından “insan yüzü” veya “kartal başı” ile temsil edilmişlerdir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, Ravlinson’un Cun. Inser., iv, 20’de belirttiği “yedi ruh” boğa görünümlü cin ile aynı anlamdadır ve Tanrı'nın ve tahtının taşıyıcıları olarak adlandırılmıştır ("The Catholic...", 1881).
-------------
Alpu (m) I: “Boğa, öküz”. [GU4; coll. Pl. GU4. HIA; NA usu. GU4.(NITA.) MES]; a. Mê, a. nari “su, nehir öküzü”; a. kişi “su öküzü, manda”? jB; a. sade (vahşi hayvan) Am.; a. epinnim “pulluk öküzü”; a. warkatim [GU4; (A.)UR.RA] “arka öküz (takımın)”; math. put alpim ‘öküzün alnı’ i.e. “trapezoid” [SAG.KL. GU4]; àRE’İ-ALPÛTU (Black, George, Postgate, & Breckwoldt, 2000).
Alpu (m) II: “Tehdit edilme” jB Lex.; < alapu (Black, George, Postgate, & Breckwoldt, 2000).
---------
Karabu’nun iki anlamı vardır: (1) İbadet etmek, (2) Tanrı’nın lütuf ve inayeti (Crawford, 1992).
---------
[…] Açıktır ki, bu metindeki kâribu (veya bu vakada kurîbu) “Kutsalın en Kutsalı olan yerlere” yerleştirilen tanrıların heykelleridir (Wood, 2008).
---------
[…] Bu yüzden sadece tek bir ihtimal vardır. Asurca karabu ‘yaklaşmak’ ustabi ’dekine benzer şekilde “ibadet ile yakınlaşmak” anlamındadır ve sadece ‘ibadet’ anlamına gelen ikribu sözünün bir türevidir (RASGBI, 1882).
---------
[…] Epigrafta geçen al-ap sözü sadece alap olabilir. Alap, yani alpu “öküz” ve asıl olarak “Tibet Sığırı” veya “Yak Öküzü” anlamındadır. Rölyeflerde temsil edilen de odur (Schrader, 1885).
---------
Sonuç ve değerlendirme
Bâbil-Asur mitlojisinde Tanrı’nın tahtını taşıdığı düşünülen ve gerçek niteliği hiçbir şekilde bilinmeyen semâvî varlıkların yeryüzünde güçlü varlık olarak görülen öküzlere benzetilmesi ve kanat takılarak alpu veya kirubu olarak adlandırılması, kirubu 'nun aynı zamanda “ibadetle yakınlaşmak” anlamına gelmesi, kirubu ’nun bazı çevrelerde “Tanrı insanı” olarak değerlendirilmesi ve sahip oldukları manevi güçlerine izafeten yine alpu/boğa figürü ile temsil edilmeleri ve Avrupalı kimi yazarların bazen alpu ’yu “Tanrı” mevkiinde görmeleri, Yahudilerin, Bâbil ve Asurlulara ait kirubu sözünden hareketle çerubim kavramını üretmeleri ve ona “melek” anlamını yüklemeleri…
Alpu günümüzdeki anlamıyla sıradan bir “öküz” veya “boğa” değil… Milattan önce iki binli yıllarda iki ay yaz, on ay kış mevsiminin yaşandığı Aryan topraklarında varlık gösteren primal (ilksel) yerli bir hayvan ("Transactions ...", 1888). Günümüzdeki öküzlerden çok daha büyük, çok daha iri… Fakat, o dönemde dünyanın değişik bölgelerinde öküze, ineğe, boğaya veya buzağıya tapınılıyor olması nedeniyle yerel öküz alpu ’ya kutsallık atfediliyor. Babilliler, Tanrı’nın tahtını taşıdığını düşündükleri, niteliği bilinmeyen o yüce varlıkları Alpu heykelleri ve figürleriyle simgeleştirerek onlara kirubu diyorlar.
Alpu ’nun “kanatlı primal öküz” olarak heykellerini yapıyoruz ama onu aslında kirubu olarak görüyoruz, anlayışı…
Alpu ’lar Tanrı’nın en güvendiği, kendisine en yakın olan melek korumaları…. Alpular cennetin giriş bekçileri… Tanrı’nın tahtını gezdiren taşıyıcılar…. Veya Tanrı’ya çokça ibadet etmek suretiyle ona yakınlaşmış olan ulûhil insanlar….
Kirubu kavramı bin yılları bulan uzun bir zaman diliminde Alpu figüründen sıyrılarak Yahudiler marifetiyle çerub ’a dönüşür. O artık, insan biçimli-kanatlı bir varlıktır ama ne olduğu tam da belli değildir… Primal öküz figürü buharlaşmış, yerini melek düşüncesine dayanan tahayyüli, simgesel başka varlıklar dolurmaya başlamıştır. Her ne şekilde tasavvur edilirse edilsin, figürü veya heykeli nasıl yapılırsa yapılsın, neye benzerse benzesin bu simgelerin hiç biri “gerçek kirubu” değildir, kirubu'nun asıl gerçeğini yansıtmaz. Günümüzde, “güçlü semâvî varlıkların” kudretini hani, uzay roketiyle temsil etmeye kalkışsak işte öyle bir şey olur. Alpu, kirubudur ama kirubu sadece belli bir dönem için alpu olmuştur. Kirubu, zamanla Yahudilerin dilinde çerub’a ve çerub ise melek’e evrilmiştir.
Çıkardığımız sonuç şu: Bir dönem ulûhiyet alemiyle ilişkilendirilen alpu (primal öküz) kutsallığı, saygı duyulması, Tanrı'ya yakınlıkla ilgili olması ve kendini Tanrı’ya adayan insanları temsil etmesi nedeniyle Orta Doğu’da, Anadolu’da bazı yerleşim yerlerine ad olarak verilmiştir. Kimi kaynaklarda Alpu-lu sözünün Bâbil-Asur döneminde “çoban” anlamına geldiği belirtiliyor ama günümüzdeki Alpullu kelimesiyle yakın mesafede ilgili değil.
Şunu söyleyebiliriz..... Hint, Grek, Roma ve Osmanlı devleti ile devam eden kültürel çizgi Alpullu kelimesinin ortaya çıkmasında etkili oldu ama asıl kuluçka merkezi Sümerler ve Akatlar…. Bu arkaik toplumlar düşünce ve kültür yapılarıyla hem Orta Doğu’yu, hem de Hint topraklarını etkilediler.
Anadolu’da, Trakya’da ve diğer Avrupa ülkelerindeki Alpu, Alpulu, Puli gibi yerleşim yeri adlarının kaynağı muhtelif….. Bir kısmı Fenikelilerin Alp ve Akatlıların Alpu sözüne dayanıyor olsa da asıl kaynak Hint coğrafyası…
Alp veya Alpu "ilksel", protoplazma sözcükler.
Protoplazmanın kaynağı olan Sümer ve Babil toplumları bir taraftan Hindistan ve diğer taraftan Suriye ve Anadolu’yu bu kavramlarla beslerken gelişip serpilme açısından Hindistan ülkesi öne çıktı. Alpu’yu özümsedi ve Palli’ye dönüştürdü. Sönmekte olan Sümer-Akad-Asur uygarlıklarının yerine geçmek suretiyle bu kez kendisi kaynak ülke haline geldi.
Orta Doğu’daki Semitik toplumlar ve Hititler eskiden Sümerlerden beslenirken kültürel gıda kaynaklarını temin ettikleri yeni yer Hindistan oldu.
Klasik Alpu sözcüğü Filistin topraklarında ve Anadolu’da dağınık bir kaç yerleşim yerine ad verilmek suretiyle varlığını sürdürürken asıl önemli değişiklik Hint topraklarında gerçekleşti. Alpu Hinduların inançları çerçevesinde Pallu kimliğine bürünerek gezgin çobanlar aracılığıyla Suriye’ye, Filistin’e, Fenike topraklarına, Grek toplumuna ve onlardan da Roma toplumuna doğru akmaya başladı.
Avrupa kıtasında yaşayan değişik göçmen kabilelerine göre, Filistin-Fenike topraklarında yaşayan insanlar hem eski Sümer-Akat kültürünün kavramlarıyla, hem de Hint’ten yeni bir dalga olarak gelen Tanrı-Tanrıça kavramlarıyla haşr-ü-neşr olmaya başladılar.
O yüzden Semitik Orta Doğu ve Anadolu halklarının kültürel birikimi Kıta Avrupasındaki toplumların belleğinden çok daha geniş, çok daha kapsamlı ve o denli de karmaşıktır.
Alpu, Alpullu, Alapiye gibi adları taşıyan yerleşim yerlerinde bu sözcüklerin etimolojik kökenleri aynı değil.
Tarihleri Roma ve Grek öncesi döneme uzanan az sayıdaki yerleşim yerine verilen Alpu adı "Cezire" (Sümer-Akad-Asur-Filistin) kültüründen kaynaklanıyor olabilir.
Greklerin ve Romalıların değişik yerleşim yerlerine verdikleri Alpu, Alpullu sözcükleri ise Keltlerin, Etrüsklerin ve özellikle Hint düşüncesinin etkisi altında…
Grekler, ödünç aldıkları Hint kavramlarına yeni elbiseler giydirmiş, içeriğinde değişiklikler yapmışlar. Bir anlamda gıptayla baktıkları Hint kültürünü ve etkisini gizlemeye çalışmışlar.
Alpullu esas olarak bir Greko-Romen köyü.... Bu yüzden sözcüğün anlamını etimolojik olarak, asıl kaynak Hint kültürü bağlamında araştırmak zorundayız.
Hüner Şencan
Notlar:
1) Abu veya Ebu anlamında…
2) “Lid” ile “Lâd” arasında ilişki kuruyorum. Sümerliler ve Asurluların Lid’i Hint topraklarına Lâd olarak taşınmış olabilir. Buna ilişkin işaretler var.
3) Veya “sığır”….
4) ‘Hizmet eden’, ‘kişi’, ‘esir’ veya ‘adam’ anlamında. Arz, arazi veya arsa kelimeleriyle ilişkisi…
5) Bulgaristan'daki Arda Nehri'yle ilişkisi….
6) Zayıf ve cılız hayvanlar veya insanlar için “arık” deyimini kullanmamız......
7) Türkçedeki “Allem-kullem” sözcüğü ile ilişkisi?…...
8) Alad, Hint dillerindeki Lad sözünün kaynağı gibi gözüküyor. Tibet’teki La+ssa şehir adı için “la”’ terkip bileşeninin “ruh” anlamına gelmesi bağlantı kurulmasına neden oluyor.
9) Minarelerin ve kubbelerin üzerindeki uzun çıkıntı “alem” ile ilişkisi?
10) Bûru ’nun Buru-gaz veya Burgaz sözcüğüyle ilişkisi….?
Kaynaklar
"The Catholic...". (1881). The Catholic literary circular.
"Transactions ...". (1888). Transactions of the Royal Society of New Zealand, 21. cilt.
Akalın, Ş. H. (2020). Rumeli'de Sarı Saltuk'un izleri ve Ohri’deki Sveti Saum / Sarı Saltuk ziyaretgâhı. Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırma Merkezi: http://turkoloji.cu.edu.tr/CAGDAS%20TURK%20LEHCELERI/5.php adresinden alındı
Atiḳoteha, Ḥ. l.-ḥ.-Y. (1999). Eretz-İsrael.
biblestudytools. (2020). From the creatıon to the flood. the perıod of the protevangelıum, or of the dawnıng of the lıght ın the darkness. www.biblestudytools.com: https://www.biblestudytools.com/classics/delitzsch-old-testament-history-of-redemption/first-period.html adresinden alındı
Black, J. A., George, A. R., Postgate, J. N., & Breckwoldt, T. (2000). A Concise Dictionary of Akkadian.
Crawford, T. G. (1992). Blessing and Curse in Syro-Palestinian Inscriptions of the Iron Age.
Cross, D. (1937). Movable Property in the Nuzi Documents.
Delitzsch, F. (1888). A New Commentary on Genesis, 1. cilt.
Hinrichs, J. C. (1901). An Assyrian Doomsday Book, Or, Liber Censualis of the District Round Harran in the Seventh Century B.C.
Lecoffre, L. V. (1907). Revue biblique internationale, 4. cilt;16. cilt.
Lyon, D. G. (1998). Beginner's Assyrian.
MEOS. (1911). Journal, 1. cilt. Manchester Egyptian and Oriental Society.
Moran, H. A., & Kelley, . H. (1969). The Alphabet and the Ancient Calendar Signs.
RASGBI. (1882). Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland, 14. cilt. Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland.
Sayce, A. H. (1875). Archaic classics. An elementary grammar; with full syllabary and progressive.
SBA. (1892). Proceedings of the Society of Biblical Archaeology, 15. cilt. Society of Biblical Archæology.
Schrader, E. (1885). The Cuneiform Inscriptions and the Old Testament, 1. cilt.
Wikipedia. (2020). Cherub. https://en.wikipedia.org: https://en.wikipedia.org/wiki/Cherub adresinden alındı
Wood, A. (2008). Virginia Woolf's Late Cultural Criticism: The Genesis of The Biblical Cherbim.
.